Web sitemize hoş geldiniz

GEZİLECEK YERLER:

 

Kariye Müzesi

 

Kariye (Chora) Kilisesi, 6. yüzyıla kadar giden bir geçmişe sahiptir. Günümüze ulaşmış hali Osmanlı döneminde ve 20. yüzyılin ikinci yarısında geçirdiği onarımların sonucudur.Daha önceleri kilise çevresinde, manastır kompleksi de ihtiva etmekteyken bu yapılar geçen zamana dayanamamışlardır. İlk önce manastır olarak 534 yılında Justinianus döneminde Aziz Theodius tarafından yapılmıstir. 11. yüzyılda 1. Aleksios’un kayınvalidesi Maria Doukaina tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. 1204-1261 yıllarındaki Latin istilasinda harap olan manastır Theodoros Metokhites tarafından 14. yüzyılda onarılmıştır. Dış narteks ve parekklesion bu dönemde yapıya eklenmiştir. (Metokhites Parekklesion’u kendisi için inşa etmiştir ve mezarı da kilisenin girişinde mermer Bir taşla belirlenmiş olan yerdedir.)

Yapının önemi, İmparatorluğun, Haliç kıyısında, surlara yakın bir yerde konumlanmış olan “Blackhernai Sarayı”na taşınmasıyla artmıştır. 1296’daki büyük depremden sağ olarak çıkmıştır.Bina Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra 1511 yılında camiye tevdi edilmiştir. 1948'den 1958'e kadar yapılan çalışmalar sonucunda tüm mozaik ve freskler ortaya çıkarılmıştır. Yapı 1948’den bu yana da “Kariye Müzesi” olarak hizmet vermektedir. Fetihten sonra camiye sadece köşesindeki minare ve içerde güneydoğu köşesindeki mihrap eklenmiş ve orjinalliğinin korunmasına çalışılmıştır. Türkiye'deki eski kiliseler arasında, içinde en fazla mozaiğe sahip olanıdır.

 

Güney şapelinin kubbesi

 


Galata Kulesi

 

Galata Kulesi, İstanbul'un Galata semtinde bulunan ve şehrin en önemli sembollerinden biri olan 528 yılında inşa edilmiş bir kuledir. Kuleden İstanbul Boğazı, Haliç ve İstanbul, panoramik olarak izlenebilmektedir.

Galata Kulesi dünyanın en eski kulelerinden biri olup, Bizans İmparatoru Anastasius tarafından 528 yılında Fener Kulesi olarak inşa ettirilmiştir. [1] 1204 yılındaki IV. Haçlı Seferi'nde geniş çapta tahrip edilen kule, daha sonra 1348 yılında "İsa Kulesi" adıyla yığma taşlar kullanılarak Cenevizliler tarafından Galata surlarına ek olarak yeniden yapılmıştır. 1348 yılında yeniden yapıldığında kentin en büyük binası olmuştur.[2]

Galata kulesi 1445-1446 yılları arasında yükseltilmiştir. Kule Türklerin eline geçtikten sonra hemen her yüzyıl yenilenmiş ve tamir edilmiştir. 16. yüzyılda Kasımpaşa tersanelerinde çalıştırılan Hıristiyan savaş esirlerinin barınağı olarak kullanılmıştır. Sultan III. Murat'ın müsaadesiyle burada müneccim Takiyüddin tarafından bir rasathane kurulmuş, ancak bu rasathane 1579'da kapatılmıştır.

17. yüzyılın ilk yarısında IV. Murat döneminde Hezarfen Ahmet Çelebi, Okmeydanı'nda rüzgarları kollayıp uçuş talimleri yaptıktan sonra, tahtadan yaptırdığı kartal kanatlarını sırtına takarak 1638 yılında Galata Kulesi'nden Üsküdar-Doğancılar'a uçmuştur. Bu uçuş Avrupa'da ilgi ile karşılanmış, İngiltere'de bu uçuşu gösteren gravürler yapılmıştır.[kaynak belirtilmeli]1717'den itibaren kule yangın gözleme kulesi olarak kullanılmıştır. Yangın, ahalinin duyabilmesi için büyük bir davul çalınarak haber verilmekteydi. III. Selim döneminde çıkan bir yangında kulenin büyük bölümü yanmıştır. Onarılan kule 1831 yılında başka bir yangında yine hasar görmüş ve onarılmıştır. 1875 yılında bir fırtınada külahı devrilmiştir. 1965'te başlanıp 1967'de bitirilen son onarımla da kulenin bugünkü görünümü sağlanmıştır.

Galata Kulesi
 
Galata Kulesi ve çevresinin İstanbul Boğazı'ndan görünümü (Şubat 2013)

 


EKSTREM SPORLAR:

 

Yamaç Paraşütü

Ülkemizde en çok tercih edilen extreme sporların başında, yamaç paraşütü geliyor. 80’li yılların sonunda keşfedilen ve o günden beri doğa sporları tutkunlarının ilgisini çekiyor. Genelde tehlikeli olarak bilinen bu spor, havacılık sporları içerisinde en az risk taşıyan ve eğitim süreci en kısa olan dalı oluşturur. Belirli sağlık koşullarına uygun olan herkes yamaç paraşütü sporunu icra edebilir.

Babadağ Tepesi, Türkiye’de yamaç paraşütünün yapıldığı ilk yer. Aynı zamanda bu konuda dünyaca da ünlü olan bu lokasyon, deniz kıyısından 7 kilometre içeride ve Fethiye merkezden 20 kilometre uzaklıktadır. üç farklı yamaç paraşütü pisti bulunuyor. Bu sayede, hem bu spora ilgi duyup şimdiye kadar hiç yapmamış olanlar için, hem de usta yamaç paraşütçüleri için Babadağ uygun bir destinasyon. Aynı zamanda Ölüdeniz’in unutulmaz atmosferi ve genel olarak Fethiye’nin en popüler tatil mekanlarından biri oluşu, Babadağ Tepesi’ni merkez alan tatil planınızın dolu dolu geçmesini sağlayacaktır.

Ölüdeniz’e Fethiye’nin merkezinden yeni yapılmış olan yolu kullanarak ister kendi aracınızla isterseniz de sürekli olarak ring sefer yapan dolmuşlar ile ulaşabilirsiniz.

Yeme-içme için çok farklı alternatifler bulunuyor. Örneğin, sahil kenarındaki taze balık yapan Josephs adlı tesis, bu bölgenin en eski ve en çok tercih edilen restoranlarından biri. Ayrıca yine kıyıda bulunan “Buzz Beach Bar” da, Ege’nin sıcak güneşi altında buz gibi içeceklerinizi yudumlamanız için sizleri bekliyor.

Babadağ Tepesi’nde iklim, yaz sezonu boyunca tutarlılık gösteriyor. Bazı günlerde sabah saatlerinde kuzeyden esen sert rüzgar, yalnızca vadi içine kalkış yapılmasına izin veriyor, ancak genelde güneyden 5 ila 20 kilometre arası bir rüzgar hızı görülüyor. Mayıs ile Eylül ayları arasındaki sürede yamaç paraşütü için uygun koşulları ile tatil planlarınızda değerlendirebilirsiniz.

Yamaç paraşütünü ayrıca Denizli Çökelez, Eskişehir İnönü, Tekirdağ Uçmakdere’de yapabilirsiniz.

Kanyon (Kaş, Antalya)


Tüplü Dalış

Ülkemizin turizm başkenti olan Antalya, bünyesinde extreme sporlara da kucak açıyor. Antalya’ya bağlı olan Kaş ilçesi, tarihi ve kültürel değerleri ile olduğu kadar zengin sualtı dünyası ile de Türkiye’nin önemli bir turistik merkezidir. Yabancı kaynaklarda Kaş, “Akdeniz’in dalış başkenti” olarak dahi gösterilmektedir.

Birçok dalış noktasına ev sahipliği yapan Kaş’ın tüplü dalış için uygun olan noktalarından biri ise, Kanyon adı verilen bölge. 5 metrelik sığ bir noktadan başlayıp 40 metreye inen derinliği ile bu bölge tıpkı bir kanyon gibi iki kaya duvar arasında bulunuyor. Yetmiş yıl önce fırtınada batmış olan bir Yunan gemisinin kalıntıları kabloları, makaraları ve tüm ekipmanı ile birlikte parçalanmış halde kanyonun dibinde yatıyor. Türkiye’nin en güzel dalış noktalarından biri olarak gösterilen bu bölgeye dalış, daha ziyade tüplü dalış konusunda tecrübeli olan profesyonellere önerdiğimiz bir aktivite. Ancak yine de yeni başlayanlar Kaş’ta birçok başka nokta bulabilirler.

Dalaman ve Antalya havaalanlarının tam ortasında bulunan Kaş’a kara yolu ile gitmek için Antalya ya da Muğla üzerinden sahil yolunu takip edebilirsiniz. Ya da alternatif olarak bol virajlı ve orman manzaralı Korkuteli-Elmalı-Kaş yolu da denenebilir. Ayrıca, meşhur Kaputaş Plajı’na da yarım saatte bir minibüs seferleri bulunuyor ve ilçede yamaç paraşütü için de olanaklar bulunuyor.

Antalya’nın iklimi neredeyse tüm yıl denize girme imkanı verse de, Kaş’ı dalış temalı tatil planlarınıza eklemek için ideal dönem Haziran ile Ağustos ayları arası. Diğer aylarda sık sık kuvvetli esebilen rüzgarlar, Kanyon’a inişi zorlaştırıyor.

Tüplü dalış sporunu yapabileceğiniz alternatif yerler arasında da İzmir Çeşme, Çanakkale Saros, Antalya Tekirova bulunuyor.

Falezler, Antalya


Uçurum Dalışı

Henüz yeni yeni tanınan bir extreme spor olan uçurum dalışı, ülkemizde ünlü bir enerji içeceği firmasının düzenli etkinliklerle ismini duyurdu. Normalde, bu sporun icra edilebilmei için özel platformlar kurulması gerekiyor olsa da Antalya’da bulunan falezler bölgesi, bu sporun yapılabilmesi için doğal bir alan oluşturuyor.

Falezler, ikisi de şehir merkezinde sayılabilecek Lara ve Konyaaltı bölgeleri arasında kalıyor. Dolayısı ile, Falezler’e uçurum dalışı yapmaya gitmek üzere kuracağınız tatil planlarınızda, Antalya’nın tüm diğer imkanlarından da yararlanabilirsiniz.

Falezler bölgesine ulaşmak için ister Antalya Havaalanı’nı kullanabilir, isterseniz de Antalya yolu üzerinden karayolu ile ulaşabilirsiniz. Şehrin hemen her bölgesinden buraya minibüs seferleri düzenleniyor.

Antalya iklim olarak uçurum dalışı sporuna dört mevsim uygun olsa da uçurum dalışı yapabilmeniz için, bölgede yapılan uçurum dalışı etkinliklerinden birine katılmanız gerekiyor. Henüz amatör olarak bu sporun icra edilmesi imkanı bulunmuyor.

Atina/Yunanistan, Haydarpaşa Limanı/Kadıköy, La Rochelle Limanı/Fransa’da uçurum dalışı yapabileceğiniz noktalar arasında.

Waikiki, Hawaii

 

 


Dalga Sörfü

Hawaii Adaları’nın başkenti olan Honolulu’da bulunan Waikiki bölgesi, geniş bir koy halinde uzanan plajı ve arkasındaki çok katlı gökdelenleri ile birçok fotoğrafta karşımıza çıkan, bildiğimiz bir yer.

Günümüzde Hawaii’nin kalbinin attığı Waikiki bölgesi, 2.4 kilometrelik bu plaj ile çok ünlü ve buradaki tesisler de sizleri bir kral gibi ağırlamayı vadediyorlar. Bu plaj, hem yeni başlayan sörf meraklıları hem de usta sörfçüler için ideal bir alan sunuyor. Sahile yakın olan kısımlarda alçak ve geniş dalgalar bulunurken, biraz açıldığınız durumda ise ustalara hitap eden büyük ve güçlü dalgalar ile karşılaşabilirsiniz.

Plajdaki gün batımı, Kapiolani Park adlı büyük parkı ve Waikiki Shell adlı amfitiyatrosu ile, Waikiki’de sörf ile geçen bir günün akşamı için de çok farklı aktiviteler bulabilirsiniz. Ayrıca yakın plajlardan olan Kahanamoku Beach de, sörf yapmak için ideal bir lokasyon.

Tirkiye’den Waikiki’ye Hawaiian Airlines, Lufthansa ve United Airlines tarafından uçak seferleri yapılıyor. Bu uçuşların tamamı aktarmalı oldukları için süreleri koşullara göre 25 saat ile 30 saat arasında değişebiliyor.

Geniş bir tatil bütçesine sahip olan seyahatseverlere tavsiye edebileceğimiz Waikiki’de, okyanusun dalgalarına sörf tahtanızla hükmetmek, size adrenalin dolu anlar yaşatacaktır.

Dalga Sörgü sporunu yapabileceğiniz alternatif yerler arasında Barra/Meksika, Sunset Beach/Hawaii ve Keramas/Endonezya bulunuyor.

Dorset, İngiltere

 


Zorbing

Extreme sporlar dünyasına yeni giriş yapanlar için oldukça ilgi çekici ve eğlenceli bir alternatif olan zorbing, bir tepeden aşağı yuvarlanan ya da su üzerinde yüzmekte olan bir şişme topun içerisinde bulunan kişinin bu topa yön vermeye çalışması ile yapılan bir spor. Zorb adı verilen şeffaf plastik op, iç içe iki top halinde bir üzenekten oluşuyor. Böylece, dışarıdaki top ile içerideki top arasındaki hava boşluğu darbeyi azalttığı için ne kadar hızlı yuvarlansanız da, incinme olasılığınız çok düşük oluyor. Ayrıca top içerisinde bulunan delikler sayesinde rahatlıkla nefes alabiliyorsunuz ve top içerisinde bulunan tutunma yerlerinden yararlanarak daha iyi bir denge sağlayabiliyorsunuz.

Dorset, İngiltere’nin güneybatı kıyısında bulunan bir bölge. Bölge içerisinde birçok farklı turistik destinasyon bulunuyor. Zorbing sporu haricinde, Shaftesbury adlı tarihi kasabayı, Corfe Castle adlı tarihi kale yıkıntılarını ya da Dünya Mirası listesine alınmış olan Jurassic Coast adlı sahili gezebilirsiniz. Ayrıca, bölgenin kendine özgü elmalı pastası, kremalı çayları ve “Blue Vinney Cheese” adlı peyniri, tatmanızı önerdiğimiz lezzetler arasında yer alıyor. Eğer egzotik tatlara meraklıysanız, Bournemouth, Poole ve Weymouth kasabaları size iyi seçenekler sunacaktır.

Dorset genelinde Zorbing sporu için birçok farklı tesis bulunuyor. Bunların en popüler olanı ve en uzun süredir açık olanı ise, Weymouth’un dış kısmında kalan Fleet Lagoon adlı yamaçta kurulu olan “Zorbing South” adlı işletme. Tesiste hem yamaç hem de su üzerinde zorbing yapma imkanı bulunuyor ve tüm ekipman sizlere eğitmenler tarafından tanıtılıyor. Daha sonra ister tek başınıza isterseniz de ikişerli gruplar halinde topların içerisine girip yuvarlanmanın adrenalinine doyabilirsiniz.

Dorset bölgesinde bulunan tek uluslararası havaalanı, Bournemouth International Airport. Buraya Türkiye’den uçak seferleri Lufthansa, United Airlines ve Delta tarafından tamamı aktarmalı olarak yapılıyor. Bu uçuşların süreleri aktarma ve duraklama koşullarına bağlı olarak 11 saat ile 15 saat arasında değişebiliyor.

Dorset bölgesinin iklim koşulları ülkemize göre oldukça soğuk olduğundan, Zorbing amaçlı tatil planlarınıza bu bölgeyi yaz aylarında katmanızı tavsiye ediyoruz.

Zorbing sporunu ayrıca Edinburgh/İskoçya, Güney Manchester/İngiltere veya Rotorua/Yeni Zelanda’da yapabilirsiniz.

Ogawayama, Japonya


OYUN KONSOLLARI

 

 

Şu an itibari ile XBOX 360 Arcade, XBOX 360 Elite, XBOX 360 S olmak üzere 3 farklı paket şeklinde satışta olan Xbox 360, daha satışa çıktığı ilk gün marketler önünde uzun kuyruklar oluşmasına neden oldu. "Next-gen" yani yeni nesil olarak anlandırılan oyun konsollarının ilki olan Xbox 360'ın Avrupa çıkışı bir hafta gecikmeli oldu. Her iki kıtada satışlarda patlama yaşandı ve ürünler eBay üzerinden karaborsa olarak satılmaya başlandı. İlk satılan ünitelerin fiyatları 2000$ gibi abartılı rakamlara ulaştı. Konsolun IR kumandasında Windows Media Center kontrolü için butonlar da yer almaktadır, ve Xbox 360 Windows Media Center Extender(MCX) olarak kullanılabilmektedir. Ayrıca kapaklarıyla görünümü değiştirilebilir. 15 Haziran 2010 E3 fuarında, Microsoft 250 GB HDD'li yeni XBOX 360 S'i tanıtmış ve 16 Haziran 2010'da Amerika Birleşik Devletlerinde satışa çıkmıştır. XBOX 360 S'in Avrupa çıkış tarihi 16 Temmuz 2010 olarak belirtilmiştir.

Oyun konsolu olarak piyasaya sürülen Xbox 360, halefi Xbox ve rakibi Playstation 3 gibi aslında PC tabanlı bir sistemdir. Bu aletlerin güncel PC'lerden düşük konfigürasyona sahip olmalarına rağmen yüksek grafik kalitesi ve performans ortaya koymalarının sebebi ise, PC'ler gibi birçok görevi yerine getirecek yapıya sahip olmak zorunda olmamalarıdır. Aygıt sürücüsü, API, değiştirilebilir arayüz gibi sisteme yük bindiren uygulamalar yoktur. 2009'da IGN Xbox'u gelmiş geçmiş en iyi 25 konsol arasından 6., PS3'ü 15., Wii 'yi 10. seçmiştir.[kaynak belirtilmeli]


En modern tasarım en ileri teknolojiyle bir araya geliyor.

Xbox One daha önce hiç yaşamadığınız bir eğlence deneyimi sunuyor. Yenilikçi teknolojisinin tek rakibi iz bırakan tasarımıdır. Keskin köşeleri ve net hatları her dekoru tamamlayan şık ve modern bir konsol meydana getirir. Xbox One tepeden tırnağa her oturma odasının en önemli parçası olacak şekilde tasarlanmıştır.

 

 

  • 8 Çekirdek

    Sekiz çekirdekli x86 işlemci, oyun ile en beğendiğiniz eğlence uygulamaları arasında anında ve kolayca geçiş yapmanızı sağlar.

  • HDMI Düz Geçiş Özelliği

    Kablonuzu veya uydu alıcınızı Xbox One konsolunuza bağlayın ve kalkışa hazırlanın. * HDMI düz geçiş özelliği Xbox'ınızdan televizyon izleyebilmenizi sağlayarak, girişleri değiştirme ihtiyacını neredeyse tarih öncesinde bırakır.1

  • Bellek yüklü

    8GB RAM ve 500GB** sabit sürücü oyunlarınız, demolarınız, filmleriniz, uygulamalarınız, müziğiniz ve daha fazlası için size bol bol bellek sağlar.2

  • Blu-ray

    Blu-ray oynatıcıyla baş döndürücü HD kalitesinde film izleyebilir ve oyun oynayabilirsiniz.

 


YEMEK TARİFLERİ

 

 

Amerikan Donut

 

 

  • 750 g un
  • 2 adet kuru maya
  • 50 ml ılık su
  • 300 ml ılık süt
  • 125 g şeker
  • 1 çay kaşığıi tuz
  • 1 paket vanilin
  • 2 adet yumurta
  • 75 g eritilmiş margarin

 

 

 

 

 

 

 


 

Beğendili Kuzu Pirzola

 

Malzemeler
- 4 kalem kuzu pirzola
- 1 adet patlıcan
- 1/2 çay bardağı süt
- 1 tatlı kaşığı un
- 1 yemek kaşığı kaşar peyniri rendesi
- 1 adet domates
- 1 adet sivri biber
- 1 dal maydanoz
- 1 yemek kaşığı tereyağı

Yapılışı
Pirzolaları ızgara veya teflon tavada kızartın. Patlıcanı közleyip kabuklarını temizleyin ve iyice ezerek soğumaya bırakın.


Tereyağını kızdırıp unu kavurun. Patlıcanları ilave edip iyice karıştırın.Kaşar rendesini ve sütü ilave edip karışımı bir taşım kaynatın.

Servis tabağına beğendiyi yayıp üzerine pirzolaları dizin. Közlenmiş domates ve biberle birlikte sıcak olarak servis yapın.

 


 

Zeytinyağlı Sebze Dürüm

Malzemeler:
* 1 adet pırasa
* Yarım lahana
* 2 adet havuç
* 1 kutu konserve mısır
* 500 gr kıyma (dana-kuzu karışık)
* 3 çorba kaşığı zeytinyağı
* 100 ml et suyu
* Tuz ve Karabiber
* Pul biber
* 4 adet yufka
* 200 gram süt kreması
* 100 gram rendelenmiş taze kaşar
* 1 adet salatalık
* 300 gram yoğurt
* 1 limonun suyu


Hazırlanması:
* Sebzeleri bol su ile iyice yıkayın. Pırasayı doğrayın. Lahanayı da ince ince şeritler halinde kesin. Havucu uzunlamasına ikiye bölüp dilimleyin. Soğanın kabuklarını soyup küçük küpler halinde doğrayın. Mısır tanelerini bol suyla yıkayın.
* Tavada zeytinyağını kızdırın. Kıymayı kavurup tavadan alın. Ardından tavada havuç, lahana ve et suyunu 5 dakika kadar pişirin. Pırasa, mısır taneleri ve kıymayı ekleyin. Tuz, karabiber ve pul biberle tatlandırın.
* Fırını önceden ayarlayıp 225 dereceye ısıtın. Kalıbınızı zeytinyağı ile yağlayın. İki yufkayı üst üste yerleştirip yaklaşık 20 cm çapında 4 daire kesip çıkarın. Kalan yufkalarla aynı işlemi tekrarlayın.
* Süt kremasını yufka dairelerine sürün. Kıymalı sebze karışımını dairelerin üzerine dağıtın. Kenarlardan katlayın sonra yuvarlayıp dürüm haline getirin. Ortadan ikiye kesin ve açık tarafı üste gelecek şekilde fırın kabına yerleştirin. Üzerine rendelenmiş taze kaşar peyniri serpin. 225 dereceye ısıtılmış fırında 5-10 dakika bırakın.
* Salatalığı yıkayıp soyduktan sonra rendeleyin. Yoğurt ve limon suyu ile karıştırın. Tuz ve pul biber ile tatlandırın. Zeytinyağlı fırın dürümü yoğurtla servis yapabilirsiniz.

 

 


 

Tavuklu Pilav

 

Malzemeler:

Pilav için;

2.5 su bardağı pirinç

1 çay bardağı sıvı yağ

1 çorba kaşığı tereyağı

4 su bardağı sıcak su ( Tercihen et suyu da kullanılabilir.)

Tuz

Tavuk için;

1 adet tavuk


1 adet patates

1 adet kuru soğan

1 adet havuç

Karabiber

Kimyon

Tuz

Yapılışı:

Düdüklü tencereye tavuğu temizleyip yerleştirin. İçine soyulmuş soğan, patates ve havucu koyun. Kimyon, karabiber, tuz koyup pişirin. Kısık ateşte yarım saat pişirilir. Pilav için pirinçleri 20 dakika tuzlu ılık suda demliyoruz. Daha sonra iyice yıkayıp süzdükten sonra yarım çay bardağı sıvı yağını tencereye koyup üzerine ekledikten sonra fazla kavurmadan 1?2 defa karıştırıp tuzunu ve suyunu ekleyip kapağını kapatın. Pilavın üzeri göz göz olduğunda altını kısıp suyunu çekmesini bekleyin. Pilavın altını kapattıktan sonra ayrı bir tavada tereyağını ve kalan sıvı yağını kızartıp pilavın üzerine dökün. 15?20 dakika demlendirin. Pişen tavuğu kemiklerinden ayırın. Bir kalıba kat kat pilav ve tavukları yerleştirin. Kalıbı bir tabağa ters çevirip çevresini haşlanmış sebzelerle süsleyerek servis yapın.

 

 


 

Sütlaç

 

Malzemeler:

  • 1 kg soğuk süt
  • 1,5 çay bardağı pirinç
  • 1 litre su
  • 2 yemek kaşığı pirinç unu
  • 2,5 su bardağı toz şeker
  • üzerine tarçın

hazırlanması:
1. 1,5 çay bardağı pirinci yıkayıp 1 litre su ile ateşe koyun. pirinçler uzayıp bıraktığı suyu çekene kadar pişirin.

2. soğuk sütü ekleyin. 1-2 defa karıştırıp, kaynamasını bekleyin.

3. bu arada bir kasede 2 yemek kaşığı pirinç ununu 1 su bardağı soğuk su ile ezin. tencerede kaynamakta olan sütten 1-2 kepçe alıp kaseye ekleyin. (pirinç unu ılınmış olmalı)


4. pirinç ununu tencereye ekleyin, arasıra karıştırarak 10 dakika kadar pişirin.

5. 2,5 su bardağı toz şekeri ilave edip karıştırın ve 1-2 taşım kaynatın.

6. sütlacı kaselere paylaştırın. soğuyunca üzerlerine tarçın serpin.

 

 


Vincent van Gogh

Vincent Willem van Gogh (telaffuz: Ses bağlantısına git [ˈvɪnsɛnt vɑn ˈɣɔx] ; d. 30 Mart 1853 – ö. 29 Temmuz 1890), Hollandalı ard izlenimci ressam. Bazı resim ve eskizleri, dünyanın en tanınmış ve en pahalı[2] eserleri arasında yer alır.

Van Gogh, gençliğini bir sanat simsarlığı firmasında çalışarak geçirmiş, kısa süren bir öğretmenlik deneyiminden sonra da Belçika'da fakir bir madenci kasabasında misyoner olmuştur. Resim kariyerine 1880'den sonra başlamıştır. Başlangıçta koyu ve kasvetli renklerle çalışan Van Gogh, Paris'te tanıştığı izlenimcilik ve yeni izlenimcilik akımlarının etkisiyle canlı renklere geçmiş; Güney Fransa'da geçirdiği süre zarfında da bugün yaygın olarak tanınan kendine özgü resim tarzını geliştirmiştir.

Van Gogh, ömrünün son on yılı boyunca yaklaşık 900 suluboya/yağlıboya resmi ve 1100 karakalem çalışma üretmiş, en meşhur eserlerini ise ömrünün son iki yılında yapmıştır. 1888'de ressam Paul Gauguin ile arkadaşlığının bozulması üzerine sol kulağının bir kısmını kesmiş, giderek kötüleşen ruhsal hastalığı sonucunda kendini göğsünden vurarak intihar etmiştir. Kimi sanat tarihçileri Gauguin ile yaptıkları hareretli bir tartışma sonucu Gauguin'in isteyerek ya da kendini gard amaçlı olarak Van Gogh'un kulağını kestiğini de iddia ederler.

Van Gogh, resim kariyeri boyunca kardeşi Theo'dan aldığı maddi destek sayesinde ayakta durabilmiştir. İki kardeşin arkadaşlığı, 1872'den itibaren birbirlerine yazdıkları mektuplarla belgelenmiştir. Van Gogh'un, Theo'ya yazdığı mektup sayısı 600'den fazla iken; Theo'nun, Van Gogh'a yazdığı sadece 40 mektup bulunabilmiştir.

 

 


Mustafa Kemal Atatürk

Mustafa Kemal Atatürk (19 Mayıs 1881, Selânik – 10 Kasım 1938, İstanbul), Türk siyasetçi, asker ve devlet adamı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasına önderlik yapmış ve TBMM tarafından Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı seçilmiştir. Osmanlı mirlivası ve Türkiye'nin iki mareşalinden biridir. 1919 yılında başlattığı Kurtuluş Savaşı'nın önderliğini yapmış; daha sonra, modern Türkiye'yi oluşturan devrim ve reformları gerçekleştirmiştir.[1] Mustafa Kemal Atatürk Osmanlı Ordusu'nda subay olarak görev yapmış; Türk Orduları Başkomutanı olarak Sakarya Meydan Muharebesi'ndeki başarısından dolayı 19 Eylül 1921 tarihinde, "Gazi" unvanını almış ve mareşalliğe yükselmiştir.[1] Cumhuriyet Halk Partisi'ni kurmuş ve ilk genel başkanı olmuştur.[2] 1938 yılındaki vefatına kadar arka arkaya 4 kez cumhurbaşkanı olan Atatürk, bu görevi en uzun süre yürüten cumhurbaşkanı olmuştur

Çocukluk ve gençlik (1881-1904)

1839'da Kocacık'ta doğduğu sanılan[3] babası Ali Rıza Efendi aslen Manastır'a bağlı Debre-i Bâlâ'dandır.[4] Babasının ailesi Arnavutlardan[5][6][7][8] ya da 14-15. yüzyılda Anadolu'dan bölgeye göç etmiş olan Yörüklerdendir.[3][4][9][10][11] Ailesi ile Selanik'e göç eden Ali Rıza Bey,[12] burada gümrük memurluğu ve kereste ticareti yaptı.[13] Ali Rıza Bey, 93 Harbi (1877-78) esnasında yerel birliklerde teğmenlik yapmıştı. Bu durum Atatürk'ün ailesinin kısmen de olsa Osmanlı'daki egemen elitlerden olduğunu gösterir.[14]

Ali Rıza Bey, 1871 yılında 1857 yılında Selanik'in batısındaki Langaza'da çiftçi bir ailede doğan[14][15] Zübeyde Hanım'la evlenmişti.[16] Mustafa Kemal Atatürk, bu çiftin çocuğu olarak, Rumî 1296 (miladî 1881) yılında Selanik'te doğmuştur. Samsun'a çıktığı 19 Mayıs tarihini doğum günü kabul etmiştir.[17] Fatma, Ömer, Ahmet, Naciye ve Makbule adlı beş kardeşinin ilk dördü küçük yaşta hayatını kaybetmiştir.[18][19]

Öğrenim çağına gelen Mustafa'nın hangi okula gideceği konusunda annesi ile babası arasında anlaşmazlık çıkmıştı. Annesi Mustafa'nın Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebine gitmesini istiyor, babası ise o dönemki yeni yöntemlerle eğitim yapan seküler[14] Mektebi Şemsi İbtidai'nde (Şemsi Efendi Mektebi) okumasını istiyordu. En sonunda önce mahalle mektebine başlayan Mustafa, birkaç gün sonra Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti.[20] Atatürk, okul seçimindeki bu kararı için hayatı boyunca babasına minnettarlık duymuştur.[14] 1888 yılında babasını kaybetti.[21] Bir süre Rapla Çiftliği'nde annesinin üvey kardeşi[14] Hüseyin'in yanında kalıp hafif çiftlik işleriyle uğraştıktan sonra -eğitimsiz kalacağından endişe eden annesinin isteğiyle-[14] Selanik'e dönüp okulunu bitirdi.[22] Bu arada Zübeyde Hanım, Selanik'te gümrük memuru olan Ragıp Bey ile evlendi.[23]

Şimdi müze olan Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane Caddesi'ndeki ev 1870'te Rodoslu müderris Hacı Mehmed Vakfı tarafından yaptırılmış ve 1878'de yeni evlenen Ali Rıza Bey tarafından kiralanmıştır. Ancak o öldükten sonra Mustafa ve ailesi bu evden yanındaki 2 katlı, 3 odalı ve mutfaklı daha küçük eve taşınmışlardır.[24]

Mustafa, seküler bir okul olan ve bürokrat yetiştiren[14] Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Ancak muhitindeki askerî öğrencilerin üniformalarından da etkilenerek[14] -annesinin karşı çıkmasına rağmen-[14] 1893 yılında Selânik Askerî Rüştiyesi'ne girdi. Bu okulda Matematik Öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey ona anlamı mükemmellik, olgunluk olan "Kemal" adını verdi.[25] Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Bey (Yücekök), özgürlük düşüncesiyle genç Mustafa Kemal'in düşünce yapısını etkiledi. Mustafa Kemal Kuleli Askerî İdadisi'ne girmeyi düşündüyse de ona ağabeylik yapan Selânikli subay Hasan Bey'in tavsiyesine uyarak Manastır Askerî İdadisi'ne kaydoldu. 1896-1899 yıllarında okuduğu Manastır Askerî İdadisi'nde tarih öğretmeni Kolağası Mehmet Tevfik Bey (Bilge), Mustafa Kemal'in tarihe olan merakını güçlendirdi.[26] Bu tarihte başlayan 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'na gönüllü olarak katılmak istediyse de hem İdadi öğrencisi olduğu için, hem de 16 yaşında olduğundan dolayı cepheye gidememiştir. Bu okulu ikincilikle bitirdi.[27] 13 Mart 1899'da[28] [29] İstanbul'da Mekteb-i Harbiye-i Şahane'ye girdi. Birinci sınıfı 27., ikinci sınıfı 11., üçüncü sınıfı 1902'de Mülazım bugünkü ismiyle Teğmen rütbesiyle 549 kişi arasından piyade sınıf sekizincisi (1317 - P.8) olarak bitirdi.[27] Akabinde Erkan-ı Harbiye Mektebi'ne (Harp Akademisi) devam ederek 11 Ocak 1905'te Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu.[30]

 

Askerlik (1905-1918)

 

Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, mezuniyetinin ardından merkezi Şam'da bulunan 5.Ordu'ya staja gönderildi. Bu stajında piyade, süvari ve topçu sınıflarında görev aldı.1905-1907 yılları arasında Şam'da Lütfi Müfit Bey (Özdeş) ile birlikte 5. Ordu emrinde görev yaptı. İlk stajı 5. Ordu'ya bağlı 30'uncu Süvari Alayı'nda gerçekleşti.[31] Bu dönemde düşük rütbeli stajyer bir kurmay subay olarak Suriye'nin çeşitli bölgelerindeki isyanlarla ilgilenen Mustafa Kemal, "küçük savaş" (gerilla savaşı) üzerine tecrübe kazandı. İsyanlarla uğraştığı dört aydan sonra Şam'a döndü. 1906 Ekim ayında Binbaşı Lütfi Bey, Dr. Mahmut Bey, Lüfti Müfit (Özdeş) Bey ve askerî tabip Mustafa Cantekin ile birlikte 'Vatan ve Hürriyet' adlı bir cemiyeti kurduktan sonra ordudan izinsiz Selânik'e gitti. Selânik Merkez Komutan Muavini Yüzbaşı Cemil Bey (Uybadın)'in yardımıyla karaya çıktı ve orada cemiyetinin şubesini açtı. Bir süre sonra arandığını öğrendi ve ona ağabeylik yapan Albay Hasan Bey, Yafa'ya dönüp oranın komutanı Ahmet Bey'e Mısır sınırında Bîrüssebi'ye gönderildiğini bildirmesini önerdi. Ahmet Bey de Mustafa Kemal Bey'i Bîrüssebi'ye tayin etti ve bir süre sonra topçu staj için tekrar Şam'a gönderildi.[32] 20 Haziran 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu ve 13 Ekim 1907'de 3.Ordu'ya kurmay olarak atandı.[30] Ancak Selânik'e vardığında 'Vatan ve Hürriyet'in şubesinin İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne ilhak edildiğini öğrendi. Bu yüzden kendisi de 1908 Şubat ayında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu (Üye numarası: 322)[33]. 22 Haziran 1908'de Rumeli Doğu Bölgesi Demiryolları Müfettişliğine atandı.[30]

23 Temmuz 1908'de Meşrutiyet'in ilanından sonra Aralık 1908 sonlarında[34] İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından toplumsal ve siyasal sorunları ve güvenlik problemlerini incelemek üzere bugünkü Libya'nın bir parçası olan Trablusgarp'a gönderildi. Burada 1908 Devriminin fikirlerini Libyalılara yaymaya ve buradaki nüfusun farklı kesimlerinden gelenleri Jön Türk politikasına kazanmaya çalıştı.[35] Bu siyasi görevin yanı sıra bölge halkının güvenliği ile de ilgilendi. Kentin dışında yapılan bir savaş tatbikatında Bingazi garnizonuna önderlik ederek askerlere modern taktikler öğretti. Bu tatbikat süresince isyana meyilli Şeyh Mansur'un evini sararak bölgede sistem karşıtı başka güçlü kişilere örnek olması amacıyla onu kontrol altına aldı. Ayrıca hem kentli, hem de kırsal bölge insanlarını korumak için bir yedek ordu planlamaya başladı.[34][36]

13 Ocak 1909'da 3. Ordu'ya bağlı Selânik Redif Fırkası'nın Kurmay Başkanı oldu ve 13 Nisan 1909'da Meşrutiyet'e karşı 3. Ordu'ya bağlı Taşkışla'da konuşlanmış 2. ve 4. Avcı Taburları'nın isyanıyla başlayan, diğer birliklerin katılımıyla genişleyen 31 Mart Ayaklanması'nı bastırmak üzere Selânik ve Edirne'den yola çıkarak Mirliva Mahmut Şevket Paşa komutasında 19 Nisan 1909'da İstanbul'a girecek olan Hareket Ordusu'na bağlı birinci kademe birliklerinin kurmay başkanı oldu. Daha sonra 3. Ordu Kurmaylığı, 3. Ordu Subay Talimgâhı Komutanlığı, 5. Kolordu Kurmaylığı, 38. Piyade Alayı Komutanlığı görevlerinde bulundu.[30][34]

Mustafa Kemal Bey, 12 Eylül - 18 Eylül 1910'da Fransa'da düzenlenen Picardie Manevraları'na gönderildi. Burada uçakların deneme uçuşuna davet edildiyse de yanındaki komutanının uyarısıyla uçağa binmedi. Bineceği uçak yere çakıldı ve uçağın içinde bulunanlar öldü. Bazı yazarlar, ömrü boyunca uçağa binmeyen Atatürk'ün bu davranışını, Picardie Manevraları'nda yaşadığı olayın ardından temkinli davranmasına bağlamışlardır.[37][38]

Mustafa Kemal dönüşünün ardından 27 Eylül 1911'de İstanbul'da Genelkurmay Karargâhında görev aldı.[39]

Trablusgarp Savaşı

Trablusgarp Savaşı'nda, Mustafa Kemal

İtalyanlar'ın Trablusgarp'a saldırısıyla 19 Eylül 1911'de başlayan Trablusgarp Savaşı'nda, 27 Kasım 1911'de Binbaşı[30] olan Mustafa Kemal Bey, Binbaşı Enver Bey, Fuat (Bulca), Nuri (Conker) ve Binbaşı Fethi (Okyar) gibi diğer İttihatçı subaylarla birlikte 18 Aralık 1911'de hareket etti.[40] Mustafa Kemal ile grubu, Mısır'da Kahire[41] ve İskenderiye üzerinden Bingazi'ye gitti. 19 Ekimde İskenderiye'den yola çıktıktan bir süre sonra bir hastalık geçirdi.[42] 22 Aralık'ta Tobruk yakınında zafer kazandı. Derne'deki 16 - 17 Ocak 1912 taarruzunda gözünden yaralanıp bir ay hastanede tedavi gördü ve 6 Mart'ta Derne Komutanlığı'na getirildi.[43] Aynı yılın eylülünde başlayan barış görüşmelerine rağmen çatışmalar sürerken, Karadağ'ın 8 Ekim'de Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etmesi ve Balkan Savaşları'nın başlaması nedeniyle barışa razı olunmasıyla Mustafa Kemal ve diğer subaylar İstanbul'a geri döndüler.

Balkan Savaşları

Mustafa Kemal Bey Balkan Savaşları'nın patlak vermesiyle 24 Ekim 1912'de İstanbul'a hareket etti ve 24 Kasım 1912'de karargâhı Bolayır'da bulunan Bahr-i Sefit Boğazı (Akdeniz Boğazı) Kuvayi Mürettebesi Harekât Şubesi Müdürlüğü'ne atandı. Osmanlı ordusu burada general Stilian Georgiev Kovachev komutasındaki Bulgar 4. Ordusuna yenildi. Haziran 1913'de başlayan İkinci Balkan Savaşı'nda komutası altındaki birliklerle Dimetoka ve Edirne'ye girdi.

Atatürk; Sofya Ataşemiliteri iken, verilen kostümlü baloya yeniçeri kıyafeti ile gitmiş ve etrafında derin bir hayranlık uyandırmıştır.

27 Ekim 1913'te Sofya Askerî Ataşeliği'ne atanarak yakın arkadaşı Sofya Sefiri (Elçisi) Fethi Bey (Okyar)'in altında çalıştı. Ek görev olarak Belgrad ve Çetine Askerî Ataşeliğini de yürüttü. Bu görevde iken 1 Mart 1914'te Kaymakam (Yarbay)lığa yükseldi.

Birinci Dünya Savaşı

Çanakkale Savaşları sırasında
Sina ve Filistin Cephesinde
Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı sırasında (1918). Üzerindeki Padişahın Onursal Yaveri olduğunu simgeleyen şerittir.

Askerî Ataşe görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada 28 Temmuz 1914'de I. Dünya Savaşı başladı, Osmanlı Devleti de 29 Ekim 1914'te savaşa girdi. 20 Ocak 1915'de Mustafa Kemal Bey 3. Kolordu emrinde Tekfurdağ'da kurulacak olan 19. Fırka Komutanlığına atandı.[30]

19. Fırka, 23 Mart 1915'te Müstahkem Mevki Komutanlığı emriyle Eceabat bölgesinde ihtiyata alındı. 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası'na İtilaf Devletleri'nin yaptığı çıkartmalarıyla Çanakkale Savaşı başladı. 3.Kolordu komutanı Mehmet Esat Paşa'nın emrinde savaşan Kaymakam (Yarbay) Mustafa Kemal Bey Arıburnu'na çıkan ANZAC (Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu) birliklerinin yarımada içine ilerlemesini Conkbayırı'nda durdurdu. Bu başarı üzerine 5. Ordu komutanı Mareşal Otto Liman von Sanders'in takdirini kazandı ve 1 Haziran 1915'te Miralay (Albay)lığa yükseldi.[30] İngilizlerin Ağustos ayında Suvla Körfezi'ne yaptığı ikinci çıkartmadan sonra, 8 Ağustos akşamı Otto Liman von Sanders Anafartalar mevkiinde bulunan birliklerinin komutasını verdi ve 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferi'ni kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe ve 21 Ağustos'ta II. Anafartalar Zaferi takip etti. Miralay (Albay) Mustafa Kemal Bey, Ruşen Eşref Bey (Ünaydın) başta olmak üzere İstanbul basını tarafından "Anafartalar Kahramanı" olarak kamuoyuna tanıtıldı.

14 Ocak 1916'da Gelibolu'dan Edirne'ye sevk edilmiş olan 16. Kolordu komutanlığına atandı. Edirne'de bulunduğu 2 ay kadar süre boyunca 16. Kolordu'nun ikmali, toparlanması ve eğitimi ile ilgilendi. Doğu Cephesinde Rus birlikleri Osmanlı 3. Ordusu'nu püskürtmüş 16 Şubatta Erzurum'u, 3 Martta Bitlis, Muş, Van ve Hakkari'yi işgal etmişti. Albay Mustafa Kemal 15 Mart tarihinde 3. Ordu'yu desteklemesi için emrindeki 16. Kolordu ile birlikte Diyarbakır'a gönderildi. Rütbesine göre kendisine ağır bir sorumluluk verilen 16. Kolordu Komutanı Mustafa Kemal 1 Nisan 1916'da Diyarbakır'da iken Tuğgeneralliğe (Mirliva) yükseltildi ve Paşa unvanını aldı. Mustafa Kemal taktik bir geri çekilme emri verdi. Daha sonra beklenmedik bir saldırı ile Muş'u Ruslardan kurtararak Osmanlı birliklerine stratejik bir üstünlük sağladı. Kafkas Cephesindeki bu başarısından dolayı Altın Kılıç madalyası ile ödüllendirildi. Ağustos ayında Muş ve Bitlis tümüyle Rus işgalinden kurtarıldı.

7 Mart 1917'de karargâhı Diyarbakır'da bulunan 2. Ordu Komutan Vekilliğine atandıktan sonra Hicaz Kuvveyi Seferiyesi Komutanlığına getirilmek istendi. Ancak bunu kabul etmeyerek 5 Temmuz 1917'de Yıldırım Orduları Grubu emrindeki 7. Ordu Komutanlığına atandı.[30]

Mustafa Kemal Diyarbakır'dayken, İttihatçı fedailerden Yakup Cemil bir hükûmet darbesi yapmaya karar vermiştir. Savaşın kaybedildiğini düşünmektedir. Tek kurtuluş yolunun Bab-ı Âli'yi basıp, hükûmeti devirerek Başkomutan vekili ve Harbiye Nazırı'nı değiştirmek olduğuna inanmaktadır. Yeni Başkomutan vekili ve Harbiye Nazırı olarak da Mustafa Kemal'i düşünmektedir. Anlaştığı arkadaşlarından biri komployu Enver Paşa'ya haber vermiştir. Bunun üzerine Yakup Cemil kurşuna dizilerek öldürülmüştür. Mustafa Kemal Falih Rıfkı Atay'a anlattığı hatıralarında şöyle demektedir: "O vakit tümenlerimden birine komuta eden Ali Fuad (Cebesoy)'a : Yakup Cemil asılmış. Sebebi de ben Başkomutan vekili ve Harbiye nazırı olmadıkça kurtuluş yoktur demiş. Dediğini yapmış bile olsaydı ben İstanbul'a gittiğimde ilk iş olarak Yakup Cemil'i cezalandırırdım. Eğer ben, o ve onun gibiler tarafından iktidara getirilecek bir adamsam, adam değilim!" demiştir.[44]

15 Aralık 1917 ile 5 Ocak 1918 tarihleri arasında Veliaht Vahdettin Efendi'nin maiyetinde Almanya'ya giderek Keiser II. Wilhelm, Genel Karargâhı ve Elsass bölgesini ziyaret etti.

1918 Haziran ayında Viyana ve (bugünkü adı Karlovy Vary olan) Karlsbad'a giderek tedavi gördü. Sultan Mehmed Reşad'ın vefatı ve Vahdettin'in cülusu üzerine 2 Ağustos'ta İstanbul'a döndü. 15 Ağustos'ta 7. Ordu Komutanı olarak Filistin Cephesi'ne atandı ve ardından Fahri Yaver Hazreti Şehriyari (Padişahın Onursal Yaveri) unvanı verildi. Mustafa Kemal Paşa, 20 Eylül 1918 tarihinde Vahdettin'in başyaveri Naci (Eldeniz) Bey'e bir telgraf çekerek Yıldırım Orduları Grubu'nun savaş gücünün kalmadığını bildirerek mütareke istemesini önerdi. Ayrıca yeni hükûmette kendisinin Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili olarak görevlendirilmesini istedi[45]. Ardından 6 Ekim'de 7. Ordu komutanlığından istifa etti.

19 Eylül 1918'de Edmund Allenby komutasındaki İngiliz kuvvetleri, genel taarruza geçerek üç ordudan oluşan Yıldırım Orduları Grubu'nu ağır bir hezimete uğrattı. 1 Ekim'de Şam, 25 Ekim'de Halep düştü. Mustafa Kemal Paşa, İngiliz ordularını, Halep'te durdurarak, savunma hattı kurmayı başardı.

30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandı ve ertesi gün öğle vaktinde yürürlüğe girdi. Mondros Mütarekenamesi 19. maddesi gereğince, Yıldırım Orduları Grubu kumandanı olan Otto Liman von Sanders Paşa'nın görevden alınması üzerine Mustafa Kemal Paşa bu göreve getirildi. Ancak 7 Kasım'da Yıldırım Orduları Grubu ile 7. Ordu lağvedildi.[46]

10 Kasım 1918 tarihinde Yıldırım Kıt'alarının komutasını 2. Ordu Komutanı Nihat Paşa'ya bırakarak Adana'dan İstanbul'a hareket etti ve 13 Kasım'da İstanbul'a Haydarpaşa Garı'na ulaştı. Haydarpaşa'dan İstanbul'a geçerken boğaza demirli düşman savaş gemilerini gördüğünde ünlü "Geldikleri gibi giderler" sözünü söyledi. Fethi Bey (Okyar) ile birlikte Ahmet İzzet (Furgaç) Paşa yanlısı ve Ahmet Tevfik Paşa (Okday) karşıtı bir tavrı koyan Minber gazetesini çıkararak siyasi girişimlerde bulundu.

 

Milli Mücadele (1919-1923)

 

2 Şubat 1919 tarihinde Mersinli Cemal Paşa Doğudaki Osmanlı ordularını mütareke koşullarına göre düzenlemek için müfettiş olarak Anadolu'ya gönderilmişti. İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe ve Fransız Yüksek Komiseri Amiral Amet, 1918 yılı Kasım ayında Osmanlı hükûmetine nota verdiler. Doğuda Türklerin silahlanıp Hristiyanları öldürdüğünü buna karşı önlem alınmasını talep ettiler. Mustafa Kemal Paşa, Padişah Vahdettin tarafından işgal kuvvetlerinin Yüksek Komiserlerinin verdiği notalar gereğince olağanüstü yetkilerle donatılarak Vilayet-i Sitte (Altı Vilayet)'deki Hristiyan ahaliyi korumak ve işgal kuvvetlerine karşı yapılan ufak çaplı isyanları bastırmak için görevlendirildi. Bazı çevrelerce, Samsun'a hareket etmeden önce kendisini ziyarete gelen Mustafa Kemal Paşa'ya "Paşa Paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir, tarihe geçmiştir. Bunları unutun, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa Paşa, devleti kurtarabilirsin!" dediği iddia edilse de, ne Nutuk'ta ne de saray mabeyincilerinin kayıtlarında böyle yahut buna benzer bir görüşmeden bahsedilmemektedir.[47] Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919'da Refet Bey (Bele), Kâzım Bey (Dirik), 'Ayıcı' Mehmet Arif Bey, Hüsrev Bey (Gerede)lerle beraber Samsun'a çıktı.[48]

Mondros Mütarekesi'nden sonra Anadolu'da milisler (Kuvayı Milliye) şeklinde örgütlenen direniş hareketleri başlamıştı. Kendisi son görev yeri Adana'dan ayrılmadan Ulukışla'ya gelerek ilk örgütlenmeyi başlatmıştır. 22 Haziran 1919'da Rauf Bey (Orbay), Kâzım Karabekir Paşa, Refet Bey (Bele) ve Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ile birlikte Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını" ilan etti. Kâzım Karabekir Paşa tarafından Erzurum'da toplanan Doğu İlleri Müdafaa-i Hukuk Kongresine (Erzurum Kongresi) katıldı.[49] Kongre üyelerinin ısrarıyla Osmanlı ordusundan istifa etti ve Kongre başkanlığına seçildi. 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi'nde alınan kararları uygulamak amacıyla bir Temsil Heyeti oluşturuldu ve başkanlığına da Mustafa Kemal Paşa seçildi.[50] 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. Osmanlı Meclis-i Mebusan'ın Mart 1920'de işgal güçlerince basılması ve önde gelen vatanperver mebusların tutuklanması üzerine 23 Nisan 1920'de Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasını sağladı. Erzurum mebusu sıfatıyla Meclis ve Hükûmet Başkanlığına seçildi. TBMM bir kurucu meclis gibi çalışarak Milli Mücadele'yi yürütecek olan Anadolu hükûmetinin altyapısını kurdu.

 

Hâkimiyetin sağlanması

 

Merkezi denetimden uzak bulunan Kuva-yi Milliye örgütleri dağıtılarak düzenli bir ordu oluşturuldu. Milli Mücadele'nin en kanlı çatışmaları, düzenli orduya katılmayı kabul etmeyen Kuva-yi Milliye gruplarına karşı verildi.

İngiltere başbakanı Lloyd George'a göre Yunanistan büyümeli ve İngiltere ile menfaatleri birleştirilmeliydi. Yunanistan boğazları Avrupa'ya açık tutmalı, Akdeniz'de İngiltere'nin çıkarlarına uygun davranmalıydı. Eğer böyle davranmazsa İngiliz donanması onu uslandırmak için yeterdi. Sevres Antlaşması'nın kuvvet kullanılmadan uygulanamayacağı anlaşılmıştı. İtilaf Devletleri ise kuvvet kullanacak halde değildi. İtilaf Devletleri, Yunanlıları yalnız Türk illerini alıp kendi vatanına katmak için değil, kendi davalarını da yürütmek için Anadolu'ya çıkardı. Ancak İtilaf Devletleri de Türkiye'ye karşı uygulanacak politikalarda artık beraber değildir. İtalya Yunanlıların Anadolu'ya yerleşmesini kıskandı. Fransa ise Suriye'deki toprak kazançlarını yeterli görmektedir. Artık Yunanlılar kendi ordularıyla Anadolu'ya boyun eğdirmek zorundadır. Mustafa Kemal de Yunan ordusunu yenerse, Türkiye'yi kurtarmış olacaktır.[51] 6 Ocak 1921 günü Bursa’dan Eskişehir'e ve Uşak’tan Afyon'a doğru iki kol hâlinde ileri harekâta başlayan Yunan Ordusu, 9 Ocak'ta İnönü mevzilerine kadar ilerledi. Ancak Türk Ordusu'nun savunması karşısında ileri gidemeyeceklerini anlayarak, 11 Ocak 1921 sabahı İnönü mevzilerinden çekilmek zorunda kaldı. Birinci İnönü Muharebesi düzenli ordunun ilk zaferi olduğundan Kuva-yi Milliye'den düzenli orduya geçiş hızlanmış, halkın yeni kurulan orduya güveni artmıştır. Bu başarı bütün dünyanın dikkatini çekmiş; İtilaf Devletleri, 26 Ocak 1921'de Osmanlı Devleti’nin Londra’ya bir heyet göndermesini ve bu toplantıda Ankara Hükûmetinden de temsilci bulundurulmasını istemişlerdir.[52]

Birinci İnönü zaferinden sonra İtilaf Devletleri Sevr Antlaşması'nda Türklerin yararına bir değişiklik yapılmasını görüşmek için Londra’da bir konferans toplanmasına karar vermişlerdir. 21 Şubat11 Mart 1921 tarihleri arasında yapılan konferansta, Türkler yararına bir sonuç çıkmamış, mücadele devam etmiştir. Yunanistan, Londra Konferansı bitmeden, Anadolu’da yeni bir saldırı yapmak üzere hazırlıklara başlamıştır. 23 Mart 1921 günü sabah erken saatlerde, 3. Yunan Kolordusunun Batı Cephesinden, 1. Yunan Kolordusunun da Güney Cephesinden ileri harekete geçmesiyle muharebeler başlamıştır. 23 Mart1 Nisan 1921 arasında meydana gelen İkinci İnönü Muharebesi tekrar Türk Kuvvetlerinin zaferiyle sona ermiştir. Bu zaferden sonra Fransızlar Zonguldak'tan, İtalyanlar da Güney Anadolu'dan askerlerini çekmeye başlamıştır.[53]

İnönü Savaşları'nda savunma taktiği uygulayan Türk Ordusu, Aslıhanlar-Dumlupınar çarpışmalarında ise henüz saldırı gücüne ulaşamadığını göstermişti. Bu durumdan yararlanmaya karar veren Yunan Ordusu İnönü, Eskişehir, Afyon ve Kütahya arasındaki çizgide yer alan Türk mevzilerine yüklenerek buraları işgal etmek ve Ankara'ya kadar ilerlemek istiyordu. Takviye birliklerle iyice güçlenen Yunan Ordusu 10 Temmuz 1921'den itibaren saldırıya geçti ve 20 Temmuz'a kadar yaptıkları saldırılarla Türk Ordusu'nu geri çekilmeye zorladı. Mustafa Kemal Paşa Türk Ordusunun Sakarya Irmağı'nın doğusuna kadar çekilmesini emretti. Böylece vakit kazanılacaktı. Bu savaşlar sonunda Eskişehir, Kütahya, Afyon gibi büyük stratejik bölgeler elden çıktı. TBMM'de moral bozukluğu yaşandı ve sert tartışmalar meydana geldi. Ancak Yunan Ordusu büyük ateş ve silah üstünlüğüne rağmen, Türk Ordusunu yok edememişti. Türk Ordusu, güvenli bir şekilde Sakarya'nın doğusuna çekilmişti.[54]

Kütahya-Eskişehir Muharebeleri sonrasında Büyük Millet Meclisi içinde iktidara yani Mustafa Kemal Paşa'ya karşı tepkiler artmaya başladı. Bu muhalefeti yöneltenler ordunun başına geçmesi için Mustafa Kemal Paşa'ya baskı yapmaya başladı. Gerçek niyetleri ise O'nu Ankara'dan uzaklaştırmak ve Enver Paşa'nın iktidarını sağlamaktı. Mustafa Kemal Paşa, 4 Ağustos 1921 günü Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmayla başkomutan olmayı kabul ettiğini ancak başkomutanlığın faydalı olabilmesi için Meclis'in ordu ile ilgili yetkilerini üç ay süreyle kendisinde toplayacak bir kanun çıkartılması gerektiğini açıkladı. Paşa'nın başkomutanlığını isteyenlerin bu şekilde hayalleri suya düşürülmüş oldu. 5 Ağustos 1921 günü oy birliği ile çıkartılan yasa ile Mustafa Kemal Paşa, TBMM Orduları Başkomutanlığı'na getirildi.[55]

Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa (1922)

Mustafa Kemal Paşa, Başkomutanlığa geçmesinin hemen ardından yayınladığı Tekalif-i Milliye Emirleri ile halkı ordunun donatılması için seferberliğe çağırdı. 12 Ağustos'ta Polatlı'da teftiş yaparken attan düştü ve kaburga kemiği kırıldı.[56] 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde yapılan Sakarya Meydan Muharebesi'nde Yunan Ordusu'nun hücum gücü tükendi.[57] Türk Ordusu ani bir taarruzla Yunan Ordusu'nu Sakarya Nehri'nin doğusundan çıkarmayı başardı. Bu zaferden sonra 19 Eylül 1921'de Büyük Millet Meclisi Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'yı oybirliğiyle Mareşal rütbesine terfi ettirdi ve Gazi unvanı verdi.[58] Sakarya Meydan Muharebesi sonunda Türk ordusunun zayiatı; 5713 şehit, 18.480 yaralı, 828 esir ve 14.268 kayıp olmak üzere toplam 49.289'dur. Yunan ordusunun zararı; 3758 ölü, 18.955 yaralı, 354 kayıp olmak üzere toplam 23.007'dir.[57]

Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra, 13 Ekim 1921'de Ankara Hükümeti ile Güney Kafkas Cumhuriyetleri arasında Kars Antlaşması imzalandı. Böylece Türkiye'nin doğu sınırı tamamen güvenlik altına alındı. Fransa ise TBMM Hükümeti ile 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması'nı imzaladı. Bu antlaşma ile Fransa TBMM Hükümeti'ni tanımış ve Hatay-İskenderun dışında, Türkiye'nin bugünkü güney sınırı çizildi. Antlaşma sayesinde güney cephesi güvenli duruma geldiğinden buradaki Türk birlikleri de Batı Cephesi'ne kaydırıldı. İtalyanlar ise, Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra Güney Ege ve Akdeniz bölgelerinde tutunamayacaklarını anlayarak 1921 yılı sonuna kadar işgal ettikleri yerlerden çekildi. Sakarya Meydan Muharebesi sonrasında İngiltere de Ankara'yı tanıyarak TBMM ile, 23 Ekim 1921 tarihinde tutsakların serbest bırakılması konusunda antlaşma yapıldı.[57]

Tam 1 yıl süren taarruz hazırlıkları sonucunda, 26 Ağustos 1922 sabahı büyük bir dikkatle hazırlanan taarruz planı uygulamaya konuldu. 26-30 Ağustos 1922’de yapılan Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı'nın son aşamasıdır. 30 Ağustos günü Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde bir gün içinde Yunan Ordusunun büyük bir bölümü imha edildi. 31 Ağustos'ta Mustafa Kemal Paşa komutanlarını Çalköy'deki karargahında toplayarak kaçabilen Yunan kuvvetlerinin hızlı bir şekilde takip edilmesini ve İzmir ile civarındaki kuvvetleriyle birleşmemesi için üç koldan Ege'ye doğru ilerlenmesini emretti. 1 Eylül günü Başkomutan Mustafa Kemal bir bildiri yayımlayarak ordulara şu emrini verdi: “Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü, yiğitlik ve yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına esirgemeden vermeye devam eylemesini isterim. Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!”.[59]

Türk Ordusu 2 Eylül’de Uşak’ı geri aldı. Burada Yunan Ordusu Başkomutanı General Nikolaos Trikupis esir edildi. 9 Eylül'de Türk Süvarileri İzmir'e girdi. 18 Eylül 1922'ye kadar yapılan Takip Harekâtıyla tüm Batı Anadolu’daki Yunan birlikleri sınır dışına çıkarıldı. Türk ordusunun kazandığı bu başarı, Mudanya Ateşkes Antlaşması’na giden süreci başlattı.[59]

Karşıyaka'da Mustafa Kemal'in kalması için yakınları Yunanlıların elinde esir olan bir baba-oğul evlerini hazırlamıştır. Bu evde daha önce Yunan Kralı Konstantin de kalmış, eve merdivenlerde ayakları altına serilen Türk Bayrağı'nı çiğneyerek girmiştir. Bu kez baba-oğul merdivenlere Yunan Bayrağı'nı sermiştir. Mustafa Kemal Paşa eve girecekken "Lütfedin, bu karşılıkla bu lekeyi silin!" denilmiştir. Mustafa Kemal Paşa da "O, geçmişse hata etmiş; bir milletin onuru olan bayrak çiğnenmez, ben onun hatasını tekrar etmem. Bayrağı kaldırın yerden." diyerek bayrağı kaldırtmıştır.[60]

 


İletişim

berkenin dünyası